Hikayem

Her hikaye iki şekilde başlar.
Ya şehre bir adam gelir ya da bir adam bir yolculuğa çıkar. Benim hikayemde ikisi birden oldu: Doğdum!

Merhaba Ben Furkan Kocagöz. Bir Furkan daha var: Bundan tam 12 yıl önceki Furkan. 2024 yılının Eylül ayından 16 yaşındaki o Furkan’a birkaç sözüm var. Seni tebrik ederim. Senden aldığım ilhamla bugün büyük işlere imza atacağım. Buna inanıyorum, birlikte başaracağız.

Ben küçüklükten beri renkleri ve boyamayı severdim. Özellikle yeşili. Tüm renkler güzeldi ama yeşilin farklı bir cazibesi vardı. Belki de gözlerim yeşil olduğundan yeşili bu kadar sevmiştim. Normaldi, sonuçta dünyayı yeşil bir süzgeçten geçirerek görüyordum. İzlediğim çizgi film karakterlerini müsvedde kağıtlara çizerdim. Annem hâlâ sandıkta saklar onları. Nasıl bilebilirdim ki o çizimlerin bugünkü hikayenin bir başlangıcı olduğunu…

İlk ve Ortaokulu ailemin tercihiyle Lütfi Banat İlköğretim Okulu’nda tamamladım. Çocuğunuza yapabileceğiniz en büyük iyilik onun adına doğru kararlar almanızdır. Lütfi Banat İlköğretim Okulu’nda okumanın ufkumu açtığını söyleyebilirim. İstanbul’un çeşitli noktalarından farklı düzeylerdeki öğrencilerle birlikte aynı ortamda olmanın hayatıma etkisinden bahsediyorum. Sınıf arkadaşlarımın hiçbiriyle aynı mahallede oturmuyorduk ve bu durum dünyanın sadece bizim mahalleden ibaret olmadığını bana öğretmişti. Yeşillikler içerisindeki okulumuzda farklı çevrelerden yeni arkadaşlar edindim ve ortak bir dil kurmayı öğrendim.

Eğitim hayatım boyunca spora olan ilgim hep vardı. Amatör spor kulüplerinde uzun yıllar futbol oynadım. Gözlüklerimi takıp inceliyorum o günlerdeki Furkan’ı. Çalışkanlığını, gayretini ve azimini görüyorum. Kaptanlık pozu bandını koluna taktığında yaşadığı gururu, 10 numaralı formayı giydiğinde gözlerindeki mutluluğu görüyorum. Bu bir şeyleri başarmanın mutluluğu. Hayal ederken sınır tanımazdım ‘Dünyaca ünlü büyük bir futbolcu olacaktım ve abim manejerim olacaktı’. Çok değerli hocalarımız oldu. Bize futbolu anlatırken hayatı da anlatırlardı. Biz o zamanlar 10’lu yaşlardaydık. Her şey 10 numaraydı ama büyümek zorundaydık.

Söylemiştim değil mi başarılı bir öğrenci olmadığımı… Liseye geçiş için gerekli sınavları tamamladıktan sonra yolumuz mezun olduktan sonra kıymetini anladığım Profilo Anadolu Teknik Lisesi ile kesişti. Şanslıydım ilkokulum gibi lisem de yeşilliklerin arasındaydı. Yeşil beni her zaman çağırır. Lise eğitimimizde yine ailemin tercihiyle Bilişim Bölümünü tercih ettim. Eğitim süresi boyunca sivil toplum çalışmalarında aktif roller üstlendim. Ekip kurmayı ve organize olmayı lise yıllarımda öğrenmiştim. Her başarılı işin temelinde güçlü bir ekip ve bu ekibin güçlü iletişimi olduğunu liseli bir gençken yaşayarak keşfetmiştim.

Bir dönüm noktası…

Bilişim bölümünde birçok bilgisayar dersi vardı. Yazılım, tasarım ve donanım alanında aldığımız derslerden benim ilgimi en çok çeken dersler tasarımla ilgili olanlar oluyordu. Hatta arkadaşlarımın projelerinin tasarımlarını ben yapardım karşılığında onlar da benim projemin yazılımını yaparlardı 🙂 Güzel günlerdi. Soyadı “Çınar” olan bir lise arkadaşımla ileride büyük bir marka olacağına inandığımız KOCAÇINAR Yazılım&Tasarım markasını oluşturduk. İş dünyasına ilk adımımızı atmıştık. Yaşımız 16. Tasarım, web sitesi ve yazılım işleri yapmaya başladık. Logomuzu çizdiğimiz günü hala dün gibi hatırlıyorum, logoya yeşili nasıl dahil edişimi. Paraya çok da ihtiyacımızın olmadığı dönemde para kazanmaya başlamıştık, müthiş bir duyguydu. Özgüven kazanmıştım. Girişimci ruhumun bu zamanlarda geliştiğini düşünüyorum.

Lise bitti. Hayali şirketimizin ortakları İstanbul’da üniversite kazandılar, ben mezuna kaldım. Bir yandan işlerimizi yapıyor diğer yandan derslerimize çalışıyorduk. Benim İstanbul’da bir üniversite kazanmam önemliydi. Bir hayal başlamadan bitebilirdi. Sonraki sene sınava tekrar girdim. Tercihlerimi yaptım. Tercihlerimin arasında İstanbul dışında annemin memleketi Trabzon ve babamın memleketi Denizli vardı. Ve ben yeşil ve mavinin buluştuğu şehir Trabzon’da Bilgisayar Öğretmenliğini kazandım.


Yeşil inançtı.
Yerdeki umut, gökteki sırdı.

Pandemiden 4-5 yıl önce uzaktan çalışma yönetimi ile çalışabileceğimizi deneyimledik. Hayallerimiz için sorun değil çözüm bulmaya odaklıydık. Bir bodrum katında daha sonra ortak olacağımız arkadaşlarımızla birlikte ofis tuttuk. 3 kişiydik. 4 olduk. Sonra 5 sonra 6 kişi olduk. Bu bodrum katındaki ofiste iyi işlere imza atmıştık. Hepimiz üniversite okuyorduk. Üniversite yıllarımızda yazılım, tasarım, toplu sms ve ajans işleri yaparak kendimize yetecek kadar para kazanıyorduk. Daha sonra bodrum katındaki ofisi merkezi bir konumda bir iş hanının en üst katına taşıdık. Ortaklarımızdan bir arkadaşımızın üzerine firma kuruldu. Hep birlikte büyük hayaller kurup el birliğiyle çalıştık.

Üniversite yıllarımda da sivil toplum çalışmalarında aktif görevler alıyordum. Hayatımın dönüm noktalarından birini Trabzon’da Üniversite 3. Sınıfta okurken “Trabzon’un En Genç Milletvekili Adayı”, “Trabzon’un İlk Öğrenci Milletvekili Adayı” olduğum süreçte yaşadım. Ekonomik bir birikimim olmamasına rağmen aday gösterilmiş ve çevrem tarafından çok ilgi görmüştüm. Yakın arkadaşlarımla güzel bir ekip oluşturduk. Kampanyamızı belirledik. Genç olduğumuzu, farklı olduğumuzu ön plana çıkartacak çalışmalar yapmalıydık. En yakın arkadaşlarımdan birisinin motosikleti vardı, okula sürekli bu motorla gider gelirdik. Arkadaşım ufku geniş ve farklı düşünme yeteneğine sahip birisiydi. Ertesi gün buluştuğumuzda motorda kırmızı plaka ve çakarları gördüm. Biz artık “Motosikletli Aday” olmuştuk. Trabzon’da 100 genç arkadaşımızla birlikte şehirdeki bütün bisikletleri kiralayarak uzun bir güzergahta bisiklet turu düzenledik. Binlerce insanla tanıştım, kendimi anlattım, düşüncelerimizi ifade ettim. Video içerikleri ürettik, sosyal medyayı aktif kullandık. Sonuçta işimiz buydu. Yaptığımız adaylığı gençliğimize uygun şekilde yaşadık. O süreçte destek olan tüm dostlarıma, büyüklerime teşekkür ederim. O süreçte kendimi biraz daha keşfettim.

Üniversite eğitimimi ve birçok yaşanmışlığı tamamladıktan sonra İstanbul’a döndüm.

Ajanstaki ekibimiz 5 kişiye düştü daha sonra 4 kişiye düştük. Ofisi Mecidiyeköy’e taşıdık. 160m2 ofisin içini kendi düzenimize göre yıktık ve yeniden yaptık. Evet biz yaptık. Parkelerini, bölmelerini, boyasını, badanasını vs hep birlikte yaptık. Bir şeye kendin emek verince o şey daha değerli oluyor. Fırından aldığın ekmekle kendi hamurunu yoğurup pişirdiğin ekmek arasındaki fark gibi. Bir süre bu düzende çalıştık. İşlerin iyi gitmedi o ara. Her zaman iyi gidemezdi. Hepimiz durumun farkındaydık. Yeni bir ortaklık teklifi ile aynı ofiste MEF Medya ve İletişim A.Ş. kuruldu. 4 kişiden 2’si kendi yolunu çizmişti kalan 2 kişi olarak 3. kişi ile tekrar yola koyulduk. Yeni bir heyacan oldu bizim için MEF. Güzel işler yaptık, büyük markalarla çalıştık. MEF’in kurulduğu yıl Trabzon’un bana en değerli katkılarından olan yeşil gözlü kızla evlendim.

Yeşil, koşmaktır uçsuz bucaksız
Yeşil gözlerindir, gözlerim.

Ve baba oldum. Yeşil gözlü kızım büyüdü, ben büyüdüm. Zamanın hızının farkına vardım. Doğduğu zamanı hatırlarken gözümüzün önünde büyüyen bebek bana zamanı hatırlattı. Yeni bir yol çizmeye karar verdim. Kızım kendi başına ilk adımını attığı gün MEF’ten dostane bir şekilde ayrıldım ve 12 yıllık sektör tecrübemle yeni bir yolculuğa çıkmanın ilk adımını attım.

Yeşil, kavuşmaktır bahara
Yeşil, güvercinin ağzında taşıdığıdır.

İşte şimdi oluşturduğum yeşil temalı markam da kızımla birlikte büyüyecek ve kızımla birlikte koşacak.

Furkan Kocagöz
Marka ve İletişim Tasarımcısı